30.10.08

Jest ve Mimik: Erdal Özmen

Jest ve Mimik adı altında hayatıma önemli etkileri olan insanları anlatmaya karar verdim. Gündemde ekonomik kriz varken beni 1999'daki şahsi iktisadi krizimden kurtaran Erdal Özmen'le başlamak istedim. İktisadi kriz derken, Odtü İktisat'tan mezun olma krizim.

İlk yıl uyanamamıştım. Sadece dersler değil, üniversite'yle ilgili her şey yeniydi. İkinci yılın hemen başında bir mikro dersinde farkına vardım: Konuşulanlardan hiçbir şey anlamıyordum. Bunu belli etmemeye çalışarak altı yıl geçirdim ODTÜ'de. Giderek zorlanıyordum ama gerizekalı değil de çalışmamış görünmeyi başarıyordum. Ekonometriyle karşılaşana kadar. Bu yazı kendi acıklı hikayemi anlatmak için yazılmıyor, o yüzden hemen esas konuya geçelim. Son engel 302. Bu arada başka derslerle de uğraşıyorum ama onlar kolay. Kolay dediğim anlaşılıyor. Ekonometride yaşadığım çaresizliği şöyle anlatayım:

Matematik ağırlıklı bir alan olduğu için para üstü problemi uygun olacak. Derste çözülen problem şöyle bir şey… "Ali'nin 50 lirası vardır. 15 lira harcadıktan sonra kaç lirası kalır?" Cevap basit 35! Ancak bu cevaba nasıl ulaşıldığını bilmediğinizi düşünün. 50'den 15 çıkarılacak, bunu biliyorsunuz. Ama "neden çıkarma" sorusunu cevaplayamıyorsunuz. Dolayısıyla sınavda Ali'nin 50 lirasından geriye 35 lira kalmıştır. Ne kadar harcamıştır?" gibi biraz değişitirilmiş bir soruyla karşılaşınca ne yapılacağını bilmiyor, bilemiyorsunuz. Harcadığını verse çözeceğim, gibi acıklı cümleler kuruyorsunuz.

Bu durumu acıklı buluyorsanız, daha da beterini anlatayım. Final sınavına kantinden aldığım hesap makinesiyle girmişim, dana kadar! Tuşlarına Macar salamıyla basılması için tasarlanmış. Neyse, ben hesaplara giriştim. Büyüleyici şekilde tam sayılar çıkmaya başladı karşıma. Normalde virgülden sonra üç dört basamak gider… "Vay anasını, nasıl denk getirmiş!" dedim önce kendi kendime. Sonra içime bir kurt düştü. On beş bölü iki işlemiyle makineyi denedim. Sonuç: 8. Makine esnaf makinesi olduğu için yuvarlıyormuş… Asapları bozulmuş bir adam olarak çıktım sınavdan, bir kez daha kalmıştım ama komik bir hikayem vardı en azından.

JEST:

Sonraki dönem dersi Erdal Özmen'den aldım. Neşeli bir adamdı, espriliydi. Derslerden birinde çalışkan öğrenci sızlanmaları başladı. Ders çok matematik ağırlıklı olmuş, zorlanıyormuş millet. Benim haberim yok tabii olan bitenden, rakamlar az veya çok fark etmiyor. Erdal Özmen, geyiği bitirip derse dönmek için kesip atma amacıyla, şöyle bir şeyler söyledi: "Siz sınavda çok büyük bir başarı göstererek bu bölüme girdiniz, bunlar size koymaz!" Bu boş laf beni etkilemesin mi? "Tabii lan! Doğru söylüyor adam, ben gerizekalı değilim…" diyerek havaya girdim. Derse asıldım…

Asıldım da… Ciğer gibi asılı kaldım.

Sonra bir başka derste, konudan konuya geçerken "Bu böyle, şu şöyle oluyor… Bu sırada da Ege arkadaşınız da arkada uyuyor!" diye bir laf attı bana. Maksat şakalaşmak mıydı, laf sokmak mıydı bugün bile bilmiyorum. Ama ben bir gururlan! Altı yıldır ilk kez bir hoca ismimi biliyor! "Ulan Ege, doğru yoldasın… İsmini bile kazıdın adamın aklına!" diyerek iyice asıldım.

Finalde de mal gibi kalınca bütünleme için çıktık karşısına… O kadar bitik bir grubuz ki bütünlemeciler olarak, sınav olduğumuz yerde başımızda kimse yok! "Kim kimden kopya çekecek?" diye düşünmüş belli ki.

MİMİK:

Bütünleme kağıdına bakılıyor… Çeşitli işlemlere ufak tefek puan veriliyor. Sayfalar çevriliyor, kağıt boş olduğu için sona geliniyor. Bir daha bakılıyor… Bugün biri o sınav kağıdını bulup uğraşsa hapise bile attırabilir Erdal Özmen'i. "Bu herifi nasıl geçirdin?" diye değil ama… "Bu herifin insan içine çıkmasına nasıl izin verdin?" diye… Pişkin bir öğrenci olarak "Hocam nedir durum?" diye soruyorum. Bir şey demiyor. Sadece gözlerime bakıyor. Değişik katmanlardan oluşuyor o bakış… En üstte "Gerizekalı" onun hemen altında sert bir "Siktir git lan!" var. Ama en altta ışıl ışıl "Bu diplomayı ekonomi alanında kullanmaman kaydıyla geçebilirsin!" diyen ışıl ışıl gözler var. "Aman hocam, ne alakası var… Evde televizyonun üstüne koyacaklar o kadar!" diyorum ben de, gözlerimden süzülen yaşlarla…

Bu yüce insanla son kez kesişiyor yollarımız. Bir daha görmüyoruz birbirimizi… Son dersini de geçmiş bir adam olarak ayrılıyorum odasından.

Gerçi iki gün sonra ders saydırmalarda hata yaptığım çıkıyor ortaya, yaz okulunda bir ders daha almam gerekiyor ama hoca Erdal Yavuz! Konular anladığım konular… Dert etmiyorum.

28.10.08

Blogger Açıldı: Şimdilik

Yasak kalkmadı aslında, sürüyor... Blogger'a ulaşabilmemiz, her zaman her siteye ulaşabileceğimizin göstergesi ve garantisi değil. Nitekim Google Video kapatılmış aynı anda.

Erişimin açılmasını, gösterilen tepkinin gücüne bağlayanlar var. Hiç katılmıyorum. Bir şeye tepki göstermek devlete meydan okumak gibi algılanıyorburada.Bunun sonucu olarak tepkiler üzerine yeni bir düzenleme yapmak da "halka boyun eğmek" olarak görülüyor. Bu yüzden "sesimizi yükselttik ve kazandık" yorumuna katılasım gelmiyor.

Açılma sebebi bana göre haberlerde digiturk'ün adının geçmesi... Söylendiği gibi Lig Tv ile ilgili telif sorunlarından çıktıysa mesele, blogger Digiturk tarafından (şikayetiyle) kapatılmış oluyor. Bir iki yerde dillendirilince Digiturk yetkilileri kurumsal kimliğinin sansürle anılmasından korkmuşlardır.

İsminin sansürle anılmasından herkesin korkacağı bir ülke olsak keşke!

İnternet Yazıhanesi

İnternet sitesini babam da açar, sen yazıhaneden haber ver!

İnternet sansüründe geldiğimiz nokta bu!

"Ben Youtube'm, ben Facebook'um, bana kimse karışamaz, ben dünyada faaliyet gösteriyorum' derse, böyle bir şeye müsaade etmemiz mümkün değil. Bunun bizim açımızdan hiçbir kıymeti yoktur… Burada para kazanıyorsa gidecek vergi dairesine kayıt olacak, gelecek yetki belgesi alacak…" demiş Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım.

Vergi borçları yüzünden kapatılacak sitelere hazırlanalım!

Ama yetki belgesi mantıklı, bu iş ciddi! Güzel bir işhanında "Google Arama, Reklam ve Emlak Hizmetleri" diye bir ofis olsa… Camında "Her türlü araştırmanız itina ile yapılır." yazsa… "İlkokul arkadaşlarını bulmada kampanya – Facebook" yazıhanesiyle komşu olsa fena mı olur?

Konuyu alaycı bir dille eleştirdiğimi zannetmeyin. Ben elimize müthiş bir fırsat geçtiğine inanıyorum. Bugüne kadar teknolojide hep arkadaydık, takip etmeye çalışıyorduk. Şimdi bir adım önceyiz. Dünya internette site açmayla uğraşırken, biz yeni nesil teknolojiyi duyuruyoruz. İnternet sitesinin yazıhanesini açmak! İlk bakışta saçma, ama bilgisayar olmadan da internette dolaşma imkanı olacak! Gideceksin çayını söyleyeceksin, işini gördüreceksin… Hatta blogcular da arzuhalcileri kullanarak düşüncelerini yaymaya devam edebilirler. Sadece kötü tarafından bakmayalım her şeye…

Bir de uzmanlaşma konusu var… Şöyle demiş bakanımız:

"Zaman içerisinde olacak bir şey bu. Hepimizi için yeni bir alan. Her gün yeni yeni siteler çıkıyor. Bunların öğrenilmesi, bu bilgi toplumuna yönelik detayları bilebilmemiz mümkün değil. Gençler daha çabuk bu işin içine giriyor. Bizim yaştaki insanlar biraz bu alanın dışında kaldılar. Bunun için biraz gayret göstermemiz lazım. O yüzden yargıçların tecrübe kazanması gerekiyor. Ortak kanaat bu. "

Zaman içinde… İyi, ne zaman? Gazetecilerin sorusu cevapsız kalmış. Mahkemenin iki yüz metre aşağısında bir internet kafeden 15 yaşında bir çocuk bulabilirlerdi, bilirkişi olarak yardımcı olurdu. Uzmanlaşmayı da fazla beklemezdik!

İnternet sansürü karşısında sessiz kalan partilerden hiçbiri gerçek anlamda özgürlükçü ve demokrat olamaz… Ona sıra gelmiyor, diye düşünmeyin. Deniz Seki'nin Kral Tv'de haber okuması bile gündeme geliyorsa sansürün konuşulmamasının bahanesi yok!

27.10.08

Doğrusu Bu!

Bugüne kadar direndim... Youtube için DNS ayarlarını değiştirmek, rtunnel gibi siteleri kullanmak sansürün kanıksanması olacaktı çünkü. Maalesef artık boyun eğmiş durumdayım. Bu yazıyı yüklemek için blogger.com'a girmem şart!

Bir site yasaklandığında ne yapmak gerekiyor bunu da bilmiyoruz. Mesela çocuk pornosu söz konusu olduğunda her şey net. Yaymak suç, bulundurmak da suç! İçeriğine ve uygulamasına kimsenin itirazı yok!

Aynı şey youtube için de geçerli mi? Site kapatıldığında, bir takım yollarla ulaşmak da yasak mı? Youtube'da koltuktan düşen kedi videosu izleyen adam da çocuk pornosu izleyen sapıkla aynı konumda mı? Bilelim...

Ben her alanda yasalara saygılı bir yaşam sürmeye çalışıyorum. Uygar dünyanın da bu temel üzerine şekilendiğine inanıyorum. Bilmeden yasa dışı bir şeyler yapmak istemem! Uzmanlar bizi bu konuda aydınlatsınlar. Ya da biri uzmanları internet konusunda aydınlatsın.



Hotspotshield uygulmasını tasarlayan adamlar ne diyorlar kendi kendilerine acaba?

25.10.08

İnternet'i Nereden Kapatabiliriz?


Yasaklanan sayfalarla ilgili bir yorum: Site kapatmak, kitap yakmanın yeni yolu!

Blogger'ın da kapanmasından sonra artık benim tek sıkıntım kaldı: Bu sitelere yurt dışından hala ulaşılıyor olması.

Yok mudur bir yolu?

Uygar dünyanın interneti özgürce kullanması canınızı sıkmıyor mu?

24.10.08

Blogger.com da Kapatıldı

Bu sayfaya egekayacan.com adresinden ulaşıyorsanız farkına varmamış olabilirsiniz ama sayfanın blog hizmetini veren site blogger.com da kapatılan sitelerin arasına katılmış.

Wordpress'de de aynısı olmuştu. Suç oluşturan sayfa değil (suç neyse artık!) bütün site...

Hamdolsun, Amerika ve Avrupa'daki demokrasi ülkemizi etkilemeyecek...

Ege Kayacan'ın Şahsi Şovu

3 Kasım / IF Performance Hall

Sevgi, İlgi, Bilgi

Bugün yazamadım... Burada aradığını bulamayanlar buyursunlar:

Boğa falan bakıyorsanız daha fazla aranmayın!




21.10.08

PLASTİK ZİNCİRLER II

Plastik meselesine devam…

Yine tartışmaya açık bir fikirle başlıyorum: Bize daha çok restoran zinciri lazım!

Bu yaz Kuşadası'nda düşündüm bunu… Bolonez Soslu Spagetti diye salçalı fiyonk makarnayı koydular önüme… Hadi bolonezden geçtim, spagettiyi tuttur be güzel kardeşim. Bir daha o restorana oturulmayacak bunu öğrendim, ama insan her şeyi deneme yanılmayla öğrenmemeli!

Yemekler bir tarafa, ilk kez oturduğunuz bir cafe'de kahve diye önünüze ne getireceklerini de bilmiyorsunuz çoğu zaman… Siyah, ılık bir su geliyor önünüze…

Çeşme'de duruma hakimim. Kumru nerede yenir, lokma kaçta nereden alınır yıllar içinde öğrendim… Kaş'ta geçirilecek bir haftalık tatilde her akşam ayrı bir lokantaya gidebiliyorum artık. Ama işte ilk kez gittiğin bir yerde mal gibi kalıyorsun. Kuşadası'nda sonraki gece Burger King tabelasını görünce gönül rahatlığıyla verdim siparişimi... İlerleyen dakikalarda sahildeki Starbucks'ta içiyordum kahvemi…

Hemen netleştirelim: Amerikan markalarının üstünlüğünü vurgulamak için yazmıyorum bunları… Yiyecek zincirlerinin sunduğu rahatlığı anlatmaya çalışıyorum…

Lahmacunu her yerde aynı lezzette yeme hayalim var! (Başka hayallerim de var tabii…) Dürüm zincirleri olsa fena mı olur? Tek bir zincir değil tabii… Yumurtalı lavaş kullanan Dürümcü Nuri ve acılı sosu olan Sultan Dürüm mesela. Türkiye'nin dört yanına yayılmışlar… Dürüm deyince ne geleceğini biliyorsun önüne! Ben çok umursamam ama güven meselesi de ortan kalkıyor, sağlık açısından için rahat yiyorsun. Mado bunun güzel örneklerinden, Sultanahmet Köftecisi de öyle… Daha çok lazım bize!

Adanalı Yaşar Usta diye sempatik bir figür olsa, McDonalds'ın palyaçosunun yüzüne bakar mıydık? İdris Kaptan diye Karadeniz yemekleri falan… Ya da zeytinyağlılar konusunda uzmanlaşmış bir zincir olsa ne yiyeceğiz derdi hafiflemez miydi?

İki nokta var… Birisi muhabbet, çok önemli… Kasadan sipariş almakla, masadan sipariş almak arasında büyük fark var. Zincir oldun diye muhabbeti öldürmeyeceksin. Bir de mekanın sıcaklığının önemini akıldan çıkarmamalı. Starbucks şubelerinin sahte sıcaklığı başlangıç için fena değil. Bizi bilen bir içmimara bakar gerisi!

Restoran keşfetme meraklılarını, az bilinen küçük lokanta sevdalılarını da memnun edecek yeni yerler yetenekli aşçılarla hayatlarını eskisi gibi devam ettirecektir. İşletmecinin insafı, aşçının zekası ve garsonun kapasitesiyle mücadele edeceğimiz restoranlar da yavaş yavaş kaybolacaktır böylece…

Heyecan ve macerayı yaşamaya devam etmemiz için işkembecilere dokunmamak lazım… Sirkeyi, limonu ,bir beklenti yoksa sarımsağı, nasıl ayarlayacağımızın gerilimini yaşamamız lazım. Başka ne esprisi var meretin?

NOT

Rumeli'nin Sakarya'daki şubesine bir gidin… Dil paça deyin, onlar gerisini hallediyor. İzmirliler, İsmet Usta'nın ilk lokantası da Mezarlıkbaşında!

20.10.08

Ege Kayacan'dan...

"Lazerden korkmam, nazardan korktuğum kadar..."

Kendi kendine yaptığı bir konuşmadan/ 2008

16.10.08

Plastik Zincirler

Zen ve Motosiklet Bakım Kılavuzu'nu okurken kafama takılmıştı plastik meselesi. İyi nedir, diye soruyordu adam. Romanı okumayanların keyfini kaçırmak gibi olacak ama sonunda buluyordu. Bir şeyin niteliği onu yaratan adamın ustalığından geliyordu. Ürettiği şeyle kurduğu ilişki, ona kendinden kattıkları belirliyordu "iyi" olmasını. O eşya, çoğu zaman farkında olmadan, o ustayla aramızda bir bağ kurmamızı sağlıyordu.

Seri üretim çağından giderek yok olan bu tip ilişkileri sorun etmişti kitap.

Böyle bir "iyi" arayışı içinde bulunduğumuz zamanda büyük bir sıkıntı olacaktı. O zamanlar herhalde vaktim de boldu, bir çıkış yolu bulmaya çalıştım kendime. Sonunda plastiği sevmeye karar verdim.

Tahta bir iskemleyi yapan marangoz'un ustalığıyla, plastik sandalyeyi tasarlayan adamın ustalığı arasında çok da büyük bir fark olmadığını düşününce rahatladım. İkinci örnekte eller işe katılmıyordu belki ama aklın katkısının yanında el becerisi arka planda kalıyordu.

Tunalı'da nerede kahve içeyim diye düşünürken aklıma geldi yine bu mesele… Starbucks'ta yazıyorum bunları. Restoran zincirleri hakkında bir fikir yürütmeye giriş olarak okuyabilirsiniz.

Eşyayla ilişkimizi gözden geçirmemiz lazım. Plastiği sevmeyi öğrenerek başlayabiliriz. Plastik çiçekleri gerçekleriyle eşit görmek ilk bakışta yavanlığa teslim olmak gibi geliyor. Ama bir yerden başlamazsak günlük hayatta yaşadığımız sıkıntının sonu gelmeyecek! Bir şeyi özel yapanın bizim onunla kuracağımız ilişki olduğunu anlamamız lazım. Eskidikçe güzelleşen bilgisayarlarımız olmayacak çünkü!

15.10.08

mogowago'dan ekim sürprizi


Alaturka bir kaset beklerken Karışık Yabancı çıktı karşımıza... "Mükemmel bir karışıklık..." sloganıyla...

Freak Power var, eskilerden... Bir de Pet Shop Boys cover'ı yapmış Merril Bainbridge. İndirin, dinleyin...

http://mogokaset.blogspot.com/

Naber Lan Optik!

Gözlüklü bir adamım artık... Korkunç rakamlar değil belki ama, bozukmuş işte! Heryerde takmama gerek yok, rahat ettirdiği için çıkarmıyorum yine de.

Bu arada hemen adım optiğe çıktı... Düğünden ayrıldıktan sonra gelinin annesi "gözlüklü yok mu?" diyerek beni sormuş... Her halde ortalığı alevlendirecek biri lazımdı! Gerçekten de gözlükle beraber daha önce hiç aklıma gelmeyen bazı şık hareketlere imza atma şansım oldu: peçetenin kenarlarını gözlükle sıkıştırarak mezdeke peçesi yapmak, "leddin vale dişdiri..." diye ortaya atılmak!

Gözlük dünyasındaki keşiflerimden de bahsedeceğim bundan sonra...

Benden Olsun
Lens reklamı için slogan arayan metin yazarları...

"Görmek için yaratılmış gözlerde gözlük niye?"

14.10.08

Heroes Erken Final

Heroes'un son bölümünü izlerken ekrandan çok birbirimize baktık Bürge'yle, ne bu şimdi diye! Bir dünyanın sonu kaç kere gelebilir? Hikaye falan da kalmamış, bir takım olaylar sıralanıyor arka arkaya...

Lost etkisi bu! Zamanın eğilip büküldüğü hikayeler... Bir hikayesnin sonunu gösterip, nasıl o hale geldiğini izletmek... Ama formül her durumda işe yaramıyor! Herkesin giderek sevimsizleştiği bir dizide, şaşkın Hiro da iyice maymuna dönmüş durumda.

Kara Şimşek seyrederim daha iyi... En azından olayı belli!

Son bölümde bir de herkesin süper özellikler kazanmasını kıyamet senaryosu olarak göstermişler... Üstüne düşünülmesi gereken bir yaklaşım. Dizide bir karakterin çıkıp bu özelliklerin sadece bir grup insanın değil, tüm insanlığın hakkı olduğunu söylemesi izlememi sağlayabilirdi. "Bu güçler kötü ellerde çok tehlikeli olur!" yüzeyselliğinin ötesine geçememişler... İyi eller ve kötü ellerin her zaman aynı güçte olduğu hep es geçilir böyle hikayelerde. Düşük dozlu faşizm, fazla itirazla karşılaşmaz. "Güç sadece onu hak edenlerde olmalıdır!" fikri makul gelir, kimin hak ettiği tartışılmaz.

Taytsız kahramanların maceraları harika bir fikirdi... Suratlarına benzettiler!Dördinci bölümü indirsem mi diye düşünüyorum şimdi!

13.10.08

on beş günde bir krallık

On beş günde bir kralım… Alin'in bakıcısı Hatun Hanım'la, evin bakıcısı Gülaydın koşuşuyor ortalıkta. İki kişi çalışırken Rahmi Koç gibi takılıyorum evde.

Ama bir noktadan sonra koçtan ziyade bir kurbanlık koyuna dönüşüyorum… İki kadının gevezeliği dayanılmaz oluyor. Küçücük evde nereye kaçacağımı bilemiyorum. Sokağa saklanıyorum!

Rahmi Koç'un evi büyüktür tabii, olmadı dünya turuna çıkıyordur...

Oğlan bizim, kız bizim...

Düğünümüz vardı a dostlar...
Radyomuzun beyni Koray Hatipoğlu, Elif kızımızla (Kılıç) evlendi.

Pek güzeldi düğün, çok eğlendim. Başkasının sonradan hatırlayıp utanacağı, benimse her hatırlayışımda kendimle gurur duyduğum bir takım dans figürleriyle pistin prensesiydim. Evet, prenses...

Düğünlerde denk geldiğiniz unutmaya çalışılan akrabalar vardır ya, ben de sigarayla karşılaştım. Bir kaç kere... Oktay ve Fahir puro içiyorlardı, özel gün diye! "Pis pis puroları içeceğime adam gibi sigara içerim!" deyip yaktım bir tane...

Yanlış adamla bir gece geçirmiş genç kız hissiyle uyandım sabah! Duşun altına girip derimi yüzercesine yıkanmam gerekiyor şimdi. Ama geçen çarşamba yıkandığıma göre daha bunu yapmama on gün var!

9.10.08

Aman Doktor!

Altyazı dünyasında bir şeyler oluyor... İnternet televizyonunun öncülü (korsan tabii) olarak gördüğüm "divx tv"de bildiğimiz çevirilerin çok ötesinde işler ortaya konuyor. Can Yücel 20'li yaşlarında olsaydı bu yeni kuşak çevirmenlerin arasında yer alırdı kesinlikle. Harika bir dille çıkıyor diziler karşımıza! Digiturk'ün esprileri öldüren (hiç anlamamış da olabilirler!) altyazılarıyla karşılaştırılmayacak bir başarı... Düz çeviriden ziyade uyarlamalarla karşılaşıyoruz artık. Ben bu insanlara altyazar diyorum!

Bir ara özgür ortamın coşkusuyla ,"fuck=lanet olsun" anlayışına inat, altyazarlar bayağı çüklü-taşaklı işlerle karşımıza çıktılar. Şimdi o dönem de geride kalmış gibi. Alish (kimdir bilmem, sağlığına duacıyız) eminim her "Damn it!" repliğini ".mına koyayım!" diye çevirmek istiyordur. Ama zaman içinde sorumluluk sahibi olduklarını seziyorum... İşleri en kısa zamanda yetiştirme kaygısıyla çalıştıklarına şahit oluyorum.

Tepsi tepsi baklavalarla kutlamak gerekir hepsini burada, böyle kuru kuru anarak olmaz! Baklava tepsileri kimlere gidecek, onun listesi:

How I Met your Mother'cı MonaRıza! Yine sevdiğimiz bir altyazar. Sanıyorum manita yapmış kendine. Son dönem çalışmalarında nazo82 ortak imzası var. Mutluluklar diliyorum, Sponge Bob çevirecek çocukları olmasını istiyorum... (Kız olursa Monazo, erkek olursa Rızaz)

Yine süper bir kardeşimiz Darkopal! Dark mark ama pırlanta gibi bir kalbi var! Heroes meraklıları ne demek istediğimi anlıyordur.

Son dönemde Fringe'le tanıdığım altyazar Emre Bekman'a da saygılar!

Ve tabii hepsinden öte, hepsinden yüce Dr. Jivago! "Türkiye'ye atyazı'yı ben getirdim!" cümlesini kurmaya hak kazanmış, ama böyle şeylere tenezzül etmeyecek kadar da görmüş geçirmiş bir kahraman. Duyduğum kadarıyla Lost'un çevirisini akşamına yetiştireceğim diye işinden gücünden geri kalan siber-hızır! Gizemli adada doktorumuz Dr. Shephard değil artık!

Bu işten bir karşılık aldıklarını da sanmıyorum... Tamamen iyilik!

İnternet ilişkileri yüzeyselleştirdi, insanları birbirinden kopardı diyorlar... Hiç katılmadığım bir değerlendirme. Birbirini hiç tanımayan insanlar torrentlerle paylaşmayı öğreniyorlar, yüzlerini görmeyecekleri insanlarla dostluklar yaşıyorlar.

Bir de youtube açılsa...

8.10.08

görümsetme

Word'de bir şeyler yazıyordum, klip kelimesinin altını yeşille çizdi. Hayırdır dedim, sağ tıklayıp baktım: "Yabancı kökenli sözcük" uyarısı. Klip yerine "görümsetme" sözcüğünü kullanabilirsiniz diyor...

Atıyor gene dedim, TDK'nın sitesine baktım... Evet!

Görümsetme: Klip

Cümle içinde kullanalım:

Ebenin görümsetmesini izledin mi?

"Parça" falan değil... Ses klibi falan diye bir şey yok dünyada! İlla göreceğiz, ya da görümseyeceğiz... Fast Food'u "atıştırma" gibi tam anlamıyla Türkçeleştirmek yerine "Hazır Yemek" gibi anlamsız bir tamlama bulanlar, yabancı kelimeler kullanılıyor türkçesi dururken diye çok üzülüyorlar sonra...

- Herkes hala klip diyor, halbuki o kadar güzel kelime üretmiştik götümsetme diye!
- "Görümsetme" senin o dediğin başka...
- O neydi?
- Şey... Uydurma anlamında... Cümle içinde kullanayım: Klip yerine yeni bir kelime götümsettim.

6.10.08

21 soru

Taraf gazetesinin arka sayfasında önemli insanlara sorulan 20 soru var… Çok havalı cevaplar veriyorlar. Bana öyle sorular sormuyorlar, sorsalar öyle etkileyici cevaplar da bulamam herhalde. Çay mı, kahve mi sorusuna bile “fark etmez, hangisi kolaysa…” cevabı veren bir adamım sonuçta…

Bazen de sorulara verdikleri cevaplarla kameraya verdikleri pozu karşılaştırıyorum… O zaman içimden bir ses “Atıyorlar…” diyor.” Çay mı, kahve mi” sorusuna “hangisi çocuk işçi çalıştırılmadan toplandıysa” cevabı da verir bunlar düşüncesini kafamdan atamıyorum.

Aşağıda o yirmi soruya benim verdiğim cevaplar var… Büyük harfliler özendiğim, küçük harfliler olabildiğim adamın cevapları...

1- en sevdiğiniz kelime?


SEVGİ / tamam

2- nefret ettiğiniz kelime?


ÖTEKİ / keyifli


3- ne sizi heyecanlandırır?


YAŞAMIN KENDİSİ / televizyon

4- heyecanınızı ne öldürür?


HAYALLERİNİ KAYBETMİŞ İNSANLAR / elektrik kesintisi

5- en sevdiğiniz ses nedir?


DALGA SESİ / Gülen insanlar (benim esprime)


6- nefret ettiğiniz ses nedir?

SİLAH SESİ / başka bir odadan gelen açık kalmış televizyon sesi

7- hangi mesleği yapmak istemezsiniz?


HAYALGÜCÜNÜ KÖRELTEN İŞLERİ / az para kazandıran işleri

8- hangi doğal yeteneğe sahip olmak isterdiniz?


ŞARKI SÖYLEMEK / illüzyon ve akrobasi…


9- kendiniz olmasaydınız kim olurdunuz?


BÜYÜK İSKENDER / david bowie

10- nerede yaşamak isterdiniz?


BARIŞIN VE SEVGİNİN HÜKÜM SÜRDÜĞÜ BİR YERDE / çeşme

11- en önemli kusurunuz nedir?


İNSANLARA FAZLA GÜVENMEM / ayaklarımın içe basması

12- size en fazla keyif veren kötü huyunuz hangisi?


GÖTÜME BİR ŞEYLER SOKUP ÇIKARMAK / burun karıştırmak

13- kahramanınız kim?


GHANDİ / Örümcek Adam

14- en çok kullandığınız küfür?


DENSİZ ADAM! / hadi skiym sülalesini – ananın .mı

15- şu anki ruh haliniz?


UMUTLU / mal gibi

16- hayat felsefenizi hangi slogan özetler?


TO BE OR NOT TO BE / kirlenmek güzeldir


17- mutluluk rüyanız nedir?


HERKESİN SEVGİ VE BARIŞ İÇİNDE YAŞADIĞI BİR DÜNYA / acayip para kazandıracak bir iş yapmışım, bir daha hiç çalışmama gerek kalmamış…


18- sizce mutsuzluğun tanımı?

ŞU ANDAKİ DÜNYANIN HALİNE BİR BAKIN… / O acayip para kazandıracak işi yapamamışım… Benden başka herkes yapmış! Çevremde halka olmuşlar alay ediyorlar… Çomaklarla dürtüp üzerime işiyorlar!


19- nasıl ölmek isterdiniz?


UYKUDA / bir karadelik tarafından yutularak

20- öldüğünüzde cennete giderseniz Tanrı'nın kapıda size ne söylemesini istersiniz?


HANİ YOKTUM? / Yerime bakabilir misin?


21- Gülmek için yaratılmış gözlerde yaşlar niye?

EFENDİM? / Onu bırak, sevmek için yaratılmış kalpler hep bomboş... Niye?

3.10.08

Arananlar Listesi Eylül

Mansiyon: erik gibi adam

10 numara

ablam pipi

Bu adamın ne aradığını anlamak mümkün değil… Pipisiyle konuşan arkadaşlık yapan adamları duydum… Ama ablası olarak göreni ilk defa görüyorum!

9 numara

böbrek sistemimin işi nedir?

Başta iyi niyetli bir google araması gibi görünüyor… Siste-"mimin" diyerek işkillendiriyor adamı… Bizimkiyle aynı işle uğraşıyor seninki de, diyerek cevaplandıralım.

8 numara

taharet musluğu tamiri

Bunu arayan adamın laptopla tuvalete girmiş biri olduğunu düşünüp üzülüyorum…

7 numara

İnsanların dudakları çok öpüşmekten şişer mi yoksa söner mi?

Manitanın dudaklarına bakıp boynuzlanma ihtimalini tartan adam… "Ulan bu kızın dudakları habire şişiyor, ben bu kadar öpmediğime göre… Hmmm, bir araştıralım…"

6 numara

Türkiye'de ayıp olup Almanya'da ayıp olmayan şey

Keşke sadece osuruk olsa… Ama o kadar çok ayıbımız var ki!

5 numara

bebeğin osuruğu varsa ne yapmalı

Atmalı… Osuruksuz yeni bir bebek için çalışmalara başlamalı…

4 numara

büyürken içimizdeki organlarımızda büyütme

bunu anlamadım… Hayırlı olsun!

3 numara

benis büyütme

Beyin büyütme?

2 numara

erkekler neden merdivenlerden yamuk çıkarlar

İlk defa duyduğum bir genelleme, anlamadığım için yorum yapamıyorum…

1 numara

rus dilinde üretmen arıyorum

Eğer aranan öğretmense önce Türk diline ağırlık verilmeli… Üretme amacıyla bir şey aranıyorsa hayırlı olsun!

2.10.08

Günlük Hayatta Faşizm

Radikalde iki haber vardı geçenlerde… Biri internet yasaklarıyla ilgili. Kapatılan sitelere her gün yenilerinin eklendiğini (şimdilik 1112), youtube yasağının da altıncı ayına girdiğini hatırlatıyordu! Bir gelişme mi var, diyerek merakla okudum haberi. Kanunun teoride yasakçılığı pratikte işlevsizliği fark edildi de yeni bir düzenlemeye mi gidildi acaba dedim… I-ıh!

Bir sonraki sayfada da televizyon dizilerindeki kadın karakterlerin yaşam biçimlerinin toplum ahlakını olumsuz etkileyeceği düşüncesiyle harekete geçenlerden bahsediliyordu.

Başbakanlık Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü bünyesinde yayımlanan Aile ve Toplum dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran sayısında yer alan ‘Aile Kurumuna Yönelik Güncel Riskler’ başlıklı makaleden:

“İzlenme rekorları kırarak popülerleşen dizilerin büyük bölümünde boşanma, yalnız yaşama ve ‘sivil evlilik’ diye tanıtılan nikâhsız birliktelikler olağanmış gibi gösterilmekte ve bu durumların diğer yönleri dikkate alınmamaktadır. Bu aile kurumuna yönelik olumsuz sonuçlarıyla beliren riskli oluşumları ‘normalleştirmektedir’. Kahramanların boşanmış, eşinden ayrı yaşayan, bekar kalan, çocuklarıyla yaşamını sürdüren ve nikahsız yaşayan sözüm ona kendi başına yeten kişilerden oluşması, arzu edilmeyen davranış modelleri yaratarak toplumsal yaşamı riske sokmaktadır.”

Dizilere de bir el atmak gerektiği konuşulmuş…

Faşizmin ayak sesleri her zaman postallardan çıkan “rap rap” sesi olmuyor! Sağduyunun sesi dedikleri şeyi dikkatli dinlemek gerekiyor... Çocukların gelişimi, aile kurumunun korunması, genel ahlak yapısı diye ağzımızı açtığımız her an özgürlüklerimizi törpülüyoruz aslında. Hangi noktada korumacılıktan yasakçılığa geçtiğimizi tartmayı bıraktığımız an kapılarımızı sonuna kadar açıyoruz totaliterliğe! Bugün yasaklanması makul ve faydalı gelen şeyler, yarın akıl almaz yasakların tohumlarını ekiyor zihnimize...

Yetmedi çünkü...

ilave: Günlük Hayatta Faşizm

Konu hakkındaki düşüncelerim değişmedi, endişelerim artıyor...

Konuya tekrar dönmeme neden olan yazıları da koyayım. Okumuş bir adam oarak zor buldum, merak edip kumak isteyenler yorulmasın.

Bunlar "internetime dokunma" başlığı altındakiler

http://www.radikal.com.tr/Default.aspx?aType=Detay&ArticleID=901268&CategoryID=77

http://www.radikal.com.tr/Default.aspx?aType=Detay&ArticleID=901396&Date=02.10.2008&CategoryID=77


Bu da dizilerle ilgili olanı:

http://www.radikal.com.tr/Default.aspx?aType=Detay&ArticleID=901149&CategoryID=79