12.11.08

Dizi|Dexter

Bu kadar zamandır bekletiyorduk, geçtiğimiz haftasonu geçtik başına. Hesaplarım doğruysa (kafa sırf bunlara çalışıyor benim!) biz ikinci sezonu izlemeyi bitirdiğimizde Amerika'da üçüncü sezon da bitmiş olacak. Onu da bir hafta da toplu bir şekilde izleyip Madmen'e geçeceğiz. Bu arada da Lost başlamış olacak… (Ciddiyim, kafa böyle!)

Dexter'a dönersek, polisiye izlemeyi sevenler o dünyaya değişik bir açıdan yaklaşıyorlar bu dizide. Kahramanımızın kimliği durumu değiştirmiyor. Dexter bir seri katil olarak sadece kötü insanları koleksiyonuna katıyor. Herkesin suçlu olarak gördüğü adamları, adaletin bir şekilde yetersiz kaldığı durumlarda bulup cezalandırıyor. Bruce Willis veya Mel Gibson gibi kural tanımayan polislerden çok farkı yok Dexter'ın. Bundan zevk alıyor olması da çok rahatsız etmiyor bizi. (Gerçek hayatta yargısız infaz aynı hisleri uyandırmıyor tabii…)

Dizi de beni esas etkileyen seri katilden kahraman yaratma başarısı. Burada küçük bir numara var! Konuyla ilgilenenler bilirler, "anlatma, göster!" yaklaşımı devamlı akılda tutulması gereken bir senaryo kuralıdır. Daha çok aşk filmlerinde karşımıza çıkar. "Bu adam bu kadını çok seviyor!" lafı yetmez… O adamın nasıl aşık olduğunu, aşk için neler yaptığını görmeden izleyicinin aşka inanması zordur; aşk lafta kalır, etkisizleşir. Dexter'ın senaristleri bunu tersten uyguluyorlar. Dexter, kendi deyimiyle, normal görünmek için bir kadınla flört ediyor, çocuklarla oynuyor. Lafa gelince bundan hiç zevk almıyor, mecburen yapıyor. Ama izleyici olarak bizler ekranda sevgi dolu bir şekilde çocuklarla şakalaşan, sevgilisinin sorunlarıyla ilgilenen bir adam görüyoruz. Sosyopatlık lafta kalıyor…

Karakterlerin hepsi çok iyi çizilmiş… Hikayeler sağlam ve iyi işleniyor. (Birinci sezon böyle, sonrasını bilemem.)

Bozmadan devam etmesi, Lost'su günlerde can simidi olmayı sürdürmesi tek dileğimiz.

3 yorum:

partenopel dedi ki...

tebrikler ege bey! aynen devam; birinci sezon bir başka ve fekat ikinci sezon epeyce lezizdi. üçüncü sezonu tırmaklarımı değil elbette tırnaklarımı kemirerek bekliyorum. (ingilizcemi ilerletseydim vakti zamanında nu nekleyişe gerek kalmayacaktı tabii, yayınlanıyor şu anda) neyse efendim biz sizden en alasından dexter yorumlarını hevesle bekliyoruz. (migros iş saatleri dışında vakit buldukça yazarsınız artık)

Oya dedi ki...

six feet under'da da bu dexter'ı oynayan arkadaş (belki gerçekten arkadaşım.. olabilemez mi yani? alla alla) bu dizideki gibi gay di.. birden yazıyı okuyunca aklıma bu tespit geldi..

bir de sizin bu dizi bağımlılığınız korkutucu :) özür..

(son olarak.. kelime doğrulamada "defoll" yazıyor.. hem de iki "l" ile.. üzerime alınmam mı lazım? :)))

Marchioly dedi ki...

Off beaah nihayet bir sezonunu izlediğim bir diziden bahsetmişsiniz.

Tüm bir sezon boyunca seyrederken tam anlamıyla ilgimi çeken tek bölüm ilk bölümdü.

Hayatımda gördüğüm en sulu ve en amerikanvari katile dönüştü sonra Dexter (aslına bakarsanız diziden bile onun çakma bir Hannibal Lecter olduğunu görebilirsiniz ancak diziden sonra romanı okursanız bunu daha da net görebiliyorsunuz, ). Dizisi nerdeyse tamamıyla 3.-4. bölüm arasında ayyuka çıkıyor ve geriye sıkıcı olay çözümünü beklemek kalıyordu. Bi yandan bir kurallar dizisiyle zar zor zapdedilen manyak katil Dexter, bi yanda süper polis, iyi abi, süper sevgili, iyi dost yalaka Dexter...İki aşırı ucun son derece sıkıcı birlikteliğini ben bir sezon daha merak edemedim.


Amerikan dizi/filmlerinde her zaman ama her zaman ticari kaygıyı görebilirsiniz, o yüzden yaratılan herşey zamanla samimiyetini ve kurgusunu yitirir. Gereksiz uzatmalar, manasız ek karakterler, Deus Ex kadar giden klişe teknikler...

Bunu zart zurt söyledim burda Sayın Kayacan ama bir daha söylemekte yarar görüyorum; bu konuda her ne kadar amerikan dizileri gibi adları duyulmasa da salgın yaratmıyor görünse de Japon animelerini tek geçerim.

Gerçek bir sosyopat mı görmek istiyorsunuz Death Note'da Kira karakterini izleyeceksiniz. Gerçekten cinnet dolu cinayetler mi izlemek istiyorsunuz when cicadas cry (higurashi no Naku Koro ni) adlı başyapıtı seyredeceksiniz, canınız gülerken nerdeyse manyakça bir merakla mı kucaklaşmak istedi o zaman Gantz'ı seyredeceksiniz, tam bir bütçe kralı olan ve orjinal hikayesini 5 bölümde kanınıza basan Afro Samurai (evet ilk başta bana da ismi dandik geldi) kesinlikle kaçmamalı...


Neyse öyle işte; belki de herkesin bir beklentisi ve beklentisin karşılığı olan bir yapım var.