18.7.08

Türçeler, Türkçelerimiz...

Discovery’de program aralarında çıkan donsuz bir adam vardı bir zamanlar… “Akaka kukaka” diye bir şeyler söylüyordu! Türkçesi şu: “Falanca kabileden bir tek ben kaldım, dilimizi de sadece ben biliyorum! Don giymekten de hoşlanmıyorum…” Bu durumda kimseye konuşamıyor tabii, donsuz adamla konuşmaktan çekiniyor da olabilir insanlar, haklı sebeplerle…

Türkçemiz elden gidiyor feryadını duyunca da aklıma hep o donsuz adam geliyor! (Tamam, itiraf ediyorum o donsuz adamın aklıma gelmesi için bir şeye gerek yok! Zaten aklımdan çıkmıyor!) Şimdilik o kadar korkulacak bir durum yok ortada, kıçımızda donumuz var! Ama donumuza “boxer” demeye başlamamız bir gösterge!

İşim konuşma üstüne, Türkçeyle ilgili tartışmalar beni ilgilendiriyor haliyle! Gelişmeleri okudukça umutsuzluğum artıyor. Hele ara ara yeni Türkçe kelimeler gündeme geliyor ya, o zaman susalım gözlerimiz konuşsun artık diyorum.

Önceki cümleyi “falan oluyorum” diye de bitirebilirdim. Ben hiç kullanmasam da tam yerinde ve çok şık kullananlara denk geliyorum bazen. Hoşuma da gidiyor doğrusu… “Falan olmak” gibi yeni ifadeleri dilde bozulma olarak görenleri de sıkıcı buluyorum. Sıkıcılık o kadar önemli bir sorun değil elbette ama bu görüş tutucu da! Dil gibi yaşayan bir araca böyle bir tutuculukla yaklaşmanın sonuç getirmeyeceğine inanmak için yeterince nedenimiz var!

Yeni ifade biçimleri konusu şimdilik dursun, yeni kelimelere bir bakalım…

En başta şunu söylemek lazım:

Yeni kelimler konusunda işi sadece TDK’na bırakmamak gerektiği ortada… Sonuçta burası bir avuç , gerçekten bir avuç, dilbilimcinin ayakta tutmaya çalıştığı bir kurum. Karşılarında da teknoloji, moda, popüler kültür, felsefe gibi alanlardan durmaksızın yağan yeni kavramlar var, bir kenarda bekleyenler de cabası…

Bir şunu ekleyeyim:

Dil konusunda herkesin önerilerde bulunma hakkı vardır… Bunu konuşarak bile yapar aslında! Dahası işlerini dili kullanarak yapan sanatçıların, medya çalışanlarının dili geliştirme görevi de vardır. Kendi adıma dili doğru kullanma, inceliklerini değerlendirme ve yeni ifade biçimleri deneme konularında radyoda da yazıda da üstüme düşeni yapmaya çalışıyorum. Bu konuda yazıyor olmak da işin bir parçası…

Kelimeler, kelimelerimiz…

E-mail’e “e-posta” mı “e-mektup” mu diyelim?” tartışması yapılmaya başlandığında “e-mail”i yıllardır kullanan insanlar vardı. Şimdi “emek” diyenler var. Bazı şeyler dile nasıl girerse öyle kalıyor. Bilgisayar mesela… “Compute” etmenin tam karşılığı değil belki ama, bilgisayarlar hayatımızın her alanına girmeden Türkçeleştirmemizin faydasını görüyoruz. Dünyada şimdi yaygınlaşan “pc” kelimesi Türkiye’de hala “bilgisayar” kelimesinin yerine geçemedi mesela! Ciddi bir başarı…

Gel de aynısını “uçan top” için söyle! Uçan top… Ben spor konusuna çok hakim olduğumu söyleyemem, ama topun uçmadığı bir oyun bilmiyorum! Türkçeye “veleybol” olarak yerleşmiş bu oyuna bu noktadan sonra bir isim vermeye çalışmak, her şey bir yana, Türkçe konusundaki hassasiyetin gülünçleşmesine neden oluyor.

Gazeteler yeni kelimlerle ilgili haberleri “Bundan sonra bu kelimeler kullanılacak!” diye veriyorlar! Ben size hangi kelimelerin kullanılmayacağını yazayım…

depozito “güvence akçesi”: Bir kere uzun… Para yerine akçeyi kasmak da anlamsız. Nasreddin Hoca fıkrasında mıyız? Bu arada depozito’yu sadece kiralık ev sözleşmesindeki haliyle değerlendirmek de eksiklikç

finanse “akçalanmış”: Akçalanmış (neden akçelenmiş değil?) finanse edilmiş anlamına geliyor anladığım kadarıyla. Finans alanında çalışanlar, akçalayıcı; Finansal Yapı, “akçalanım” mı?

ipotek “tutu”: Genelde kısa olan ve söylemesi kolay olan kelime tercih ediliyor dilde. Bu durumda tutu ipoteğin yerine geçer gibi geliyor ama kavram olarak “ipotek” kulağa hoş gelen “tutu”yla pek bağdaşmıyor. “Zaten evimi de tutu ettirdim! Ne yapacağımı bilmiyorum şimdi! Tu tu tu!..” diyen adamın derdini sempatik hale getiriyor! Geri bu öneride son sözü bankalar söyleyecek, formlara ne yazarlarsa o!

CD “yoğun disk”: Burada ne yapılmaya çalışılmış anlamadım… Türkçeleştirme kavramların içerdiği kelimelerin Türkçe karşılığı söylemekse otomobil yerine kendinden hareketli diyelim. Gerçi ben araba demeye devam ederim, ayrı…

zapping “geçgeç”: Biraz zorlama… Geçmece daha doğru olurdu ama önemi yok çünkü zapping kullanılan bir kavram değil. Bir ara hoşuna gitmişti insanların, unutuldu gitti. Elinde kumanda olan birine “Zapping yap bakalım!” diyen yok herhalde günümüzde. “Şu kanalları bir dolaş…” deniyor genelde. Bunu bırakıp “geçgeç yap!” mı diyecekler?

fabrika “üretimevi” Biraz geç kalınmadı mı? Hadi CD’yi anladık da fabrika’ya yeni mi uyanıldı! “Fabrika Kızı” şarkısından sonra biraz zor!

otizm “içeyöneliklik” : Hem uzun, hem tekerleme gibi… Bu arada hakkını verelim, tıp alanında terim üretme konusunda çok başarılı olunmuş.

türbülans “burgaç” : “Kaptan burgaca girdik!” “Ne? Neye girdik? Dönüp duruyoruz ama türbülans demeye dilim varmıyor!” Düşecek olan uçaktakilerin problemi değil sadece, bizler de bu kelimeyi kullanacağız aşağıda…

amblem “belirtke” : Kaka “Sıçırtka” nasıl olmadıysa bu da öyle…

Afiş “ası”: Afişlerin sadece asıldığı dönemlerde ya da asılan her şeyin afiş olduğu bir dünyada belki…

Bunlar dışında, tutacağını düşündüklerim:

aktivite “etkinlik”,
aktüel “güncel”,”,
ambulans “cankurtaran”,
amortisman “yıpranma payı”,
anarşi “kargaşa”,
arşiv “belgelik” (müzik arşivi konusunda yetersiz kalıyor),
atölye “işlik” (Atölye, atelye tartışması da bitecek sonunda…)

Sona sakladığım kelimelere gelince… TDK’nın bütün çabalarını komediye dönüştüren şaheserler:

badminton “tüytop” : İki adet kıllı, tüylü topla oynamak ne zamandan beri spor! Diğer bütün oyunlar Cilloptop mu?

aspiratör “emmeç”: Somurgaç da olabilirmiş, ucundan dönülmüş…

Çok eğlenceli ve çok zengin bir konu bu… Yine dönülecek ama bitirmeden önce bu da benden olsun:

Gömmeçli Emmeç: Ankastre Aspiratör, mutfaklarda sadece yiyiş oluyor diyenlere en güzel cevap!

1 yorum:

Marchioly dedi ki...

Çok doğru tespitler bunlar Sayın Kayacan,

Ancak velakin ve ama TDK ve ötesi insanların senlerdir gözardı ettikleri bir konu olduğunu düşünüyorum. Hadi bilgisayar, teknoloji, diziler, filmler, yabancı kanallar, teknik tanımlar, kapitalizm, özenti gençlik veıvırlar zıvırlar dili yıprattı. Belki halk mücadele etmeden direk kabullendi, belki de buna zorlandı. Tamam tüm bunlara kabul!
Ama ya futbol? Neden ülkedeki en yaygın konuşulan konuda hala bir sürü yabancı kelime var? Neden senelerce önce gelip yerleşmiş bu spora dokunulmadı ya da çok az dokunuldu. Ülkede en temiz ve öz türkçe konuşan adam bile ağzını açınca rahatlıkla "ofsaaayt, goool, santrafor, taç, korner, out (hadi bu son ikisini arada köşe vuruşu ve dışarda diyerek kurtarıyorlar), penaltı, atak, kontratak, vole...vs vs " diyebiliyor. Sonra da aynı adam dönüp dile giren yabancı kelimelerden şikayet ediyor.

Şahsen ülkedeki tarzanca eğilimini, ben buna bağlıyorum.

Askerde bir binbaşı odtü mezunu olduğumu duyunca beni-bütün mezunları- "dilimizi kirletenler" olarak suçlamıştı. Çok gariptir ki daha sonrasında içinde "postal"dan, "hangar"a; "mobil"den "TOW"a kadar bir sürü mutant kelimeli cümle kurabildi rahat rahat.

Sıradan insanın bozulma tanımı kendi hayat süresince alıştığının dışına çıkılması olduğu için dilimize sahip çıkmamız ne yazık ki zorlaşıyor.

Neyse öyle işte. Güzel bir yazıydı eşlik etmek istedim bir yerinden.

NOT: Düğünümde bütün çabalarıma rağmen sadece org çalan bir deve olacak. Zaten metallica, panthera vs vs çaldırıp kafa sallayarak kendime bir damat kına gecesi düzenlememe karşı cıkmıştı herkes, bari bu böyle olmasaydı be!