21.10.08

PLASTİK ZİNCİRLER II

Plastik meselesine devam…

Yine tartışmaya açık bir fikirle başlıyorum: Bize daha çok restoran zinciri lazım!

Bu yaz Kuşadası'nda düşündüm bunu… Bolonez Soslu Spagetti diye salçalı fiyonk makarnayı koydular önüme… Hadi bolonezden geçtim, spagettiyi tuttur be güzel kardeşim. Bir daha o restorana oturulmayacak bunu öğrendim, ama insan her şeyi deneme yanılmayla öğrenmemeli!

Yemekler bir tarafa, ilk kez oturduğunuz bir cafe'de kahve diye önünüze ne getireceklerini de bilmiyorsunuz çoğu zaman… Siyah, ılık bir su geliyor önünüze…

Çeşme'de duruma hakimim. Kumru nerede yenir, lokma kaçta nereden alınır yıllar içinde öğrendim… Kaş'ta geçirilecek bir haftalık tatilde her akşam ayrı bir lokantaya gidebiliyorum artık. Ama işte ilk kez gittiğin bir yerde mal gibi kalıyorsun. Kuşadası'nda sonraki gece Burger King tabelasını görünce gönül rahatlığıyla verdim siparişimi... İlerleyen dakikalarda sahildeki Starbucks'ta içiyordum kahvemi…

Hemen netleştirelim: Amerikan markalarının üstünlüğünü vurgulamak için yazmıyorum bunları… Yiyecek zincirlerinin sunduğu rahatlığı anlatmaya çalışıyorum…

Lahmacunu her yerde aynı lezzette yeme hayalim var! (Başka hayallerim de var tabii…) Dürüm zincirleri olsa fena mı olur? Tek bir zincir değil tabii… Yumurtalı lavaş kullanan Dürümcü Nuri ve acılı sosu olan Sultan Dürüm mesela. Türkiye'nin dört yanına yayılmışlar… Dürüm deyince ne geleceğini biliyorsun önüne! Ben çok umursamam ama güven meselesi de ortan kalkıyor, sağlık açısından için rahat yiyorsun. Mado bunun güzel örneklerinden, Sultanahmet Köftecisi de öyle… Daha çok lazım bize!

Adanalı Yaşar Usta diye sempatik bir figür olsa, McDonalds'ın palyaçosunun yüzüne bakar mıydık? İdris Kaptan diye Karadeniz yemekleri falan… Ya da zeytinyağlılar konusunda uzmanlaşmış bir zincir olsa ne yiyeceğiz derdi hafiflemez miydi?

İki nokta var… Birisi muhabbet, çok önemli… Kasadan sipariş almakla, masadan sipariş almak arasında büyük fark var. Zincir oldun diye muhabbeti öldürmeyeceksin. Bir de mekanın sıcaklığının önemini akıldan çıkarmamalı. Starbucks şubelerinin sahte sıcaklığı başlangıç için fena değil. Bizi bilen bir içmimara bakar gerisi!

Restoran keşfetme meraklılarını, az bilinen küçük lokanta sevdalılarını da memnun edecek yeni yerler yetenekli aşçılarla hayatlarını eskisi gibi devam ettirecektir. İşletmecinin insafı, aşçının zekası ve garsonun kapasitesiyle mücadele edeceğimiz restoranlar da yavaş yavaş kaybolacaktır böylece…

Heyecan ve macerayı yaşamaya devam etmemiz için işkembecilere dokunmamak lazım… Sirkeyi, limonu ,bir beklenti yoksa sarımsağı, nasıl ayarlayacağımızın gerilimini yaşamamız lazım. Başka ne esprisi var meretin?

NOT

Rumeli'nin Sakarya'daki şubesine bir gidin… Dil paça deyin, onlar gerisini hallediyor. İzmirliler, İsmet Usta'nın ilk lokantası da Mezarlıkbaşında!

1 yorum:

Marchioly dedi ki...

Yaaa ama kardeşim biz cumartesi sabahın sekizinde kalkıp karı-koca diyetisyene gitmişiz. "Ulam yavaş yavaş sınıra yaklaşıyoruz böyle giderse hadi biz neyse de çocuklarımız doğmadan obez olmasın; dürüm dönerle kundaklanıp, künefelerle pudralanmasın " diye havayı girmişiz...Sayın Kayacan yok dürüm zinciri, mıhlama servisi diyerek saadetimize zincir vursun....

Kardeşim, nasıl bir blogger bu yaa...Bak bu yüzden kapanıyor zaten bunlar haaa...Hayır özgürlük bir başkasının kibrit boyutunda peynir ve kabuklu hıyar yediği noktada biter ama haa...

Hayret bişey!